Ana içeriğe atla

BÖLÜM 4: Arketiplerle Yaşamak


    “Bilinçdışına bakmak, karanlık bir aynaya bakmak gibidir.” demişti bir gün Elif. Danışan koltuğuna oturmuş genç bir kadın ağlıyordu. Annesinin ilgisizliği, ilişkilerindeki sürekli terk edilme hissi, başarıya olan takıntısı... Her biri ayrı bir çığlıktı ama aynı haritanın yankısıydı.

    Danışanın doğum haritasına baktı. Yükselen Aslan, Güneş 12. evde, Ay Oğlak’ta. Elif yavaşça konuşmaya başladı:

    “Sana güçlü olman söylendi hep. Gülümsemen beklendi. Ama içindeki çocuk, sadece sarılınmak istiyor olabilir. Güneş’in 12. evdeyse, belki de ışığını yalnızken bulacaksın.”

    Bu noktada Elif artık sadece bir astrolog ya da psikolog değildi. Arketipleri görüyordu. Danışanlarının hikâyelerinde tekrar eden gölgeleri, maskeleri, içsel figürleri…

🌀 Persona – Güneş / Yükselen

    Elif’e göre çoğu danışan, toplumun beklentileriyle kendi özünden uzaklaşmış bir Persona içinde yaşıyordu. Kimi “iyi evlat” olmuştu, kimi “başarılı iş insanı.” Haritalardaki Güneş, bu maskeyi çoğu zaman parlatıyor ama öz benlik sessizce geride kalıyordu.

    Bir erkek danışanı vardı: Mars Koç’ta, Güneş Başak’ta. Her şeyi mükemmel yapmaya çalışıyor ama öfkesini bastıramıyordu. Elif şöyle dedi:

    “Sen öfkelenmeyi ayıp saymışsın. Ama belki de Mars senin bastırdığın gölgen değil, seni canlı tutan tek şey.”

🌑 Gölge – Mars / Plüton

    Jung’un “gölge” dediği şey, haritada Mars ve Plüton’un karanlık yüzlerinde gizliydi. Elif bunu ilk kendinde fark etmişti. O neşeli, bilgili danışmanın içinde kırılgan, korkak, zaman zaman kıskanç bir kadın vardı. Bunu kabul ettiğinde danışanlarını da kendi karanlıklarıyla buluşturabildi.

Bir gün şunu yazdı defterine:

    “Danışanlarım bana en güzel yüzlerini değil, en yaralı hallerini getirdiklerinde başlıyoruz asıl çalışmaya.”

🌓 Anima / Animus – Ay ve Venüs

    Kadın danışanlarında bastırılmış eril enerjiyle, erkek danışanlarda özlem duyulan dişil figürle sıkça karşılaşıyordu. Elif, Anima’yı Ay’da; Animus’u Mars ve Güneş’te okuyordu. Ama Venüs her zaman iki taraf için ortak bir anahtardı: Ne aradığımızı değil, nasıl sevildiğimizi gösteriyordu.

    Bir danışanı, sürekli uzak erkeklere âşık oluyordu. Ay Balık’ta, Neptün’le kavuşumdaydı.

    “Senin Anima’n bir hayal,” dedi Elif. “Ve sen gerçek biriyle karşılaştığında hayal kırıklığına uğruyorsun, çünkü o kişi seni tamamlamak yerine seni aynalıyor.”


    Elif artık haritalara yalnızca teknik bir gözle bakmıyordu. Her sembol, bir rüya gibi çözülmeyi bekliyordu. Her danışan, kendi mitolojisinin kahramanıydı. Kimi kendi gölgesinden korkuyordu, kimi maskesini düşürmekten. Ama her biri, Elif’in rehberliğinde yavaşça kendi içine inmeye başlıyordu.

    “Senin haritan senin aynan,” diyordu Elif. “Ama bakmak cesaret ister. Çünkü ilk gördüğün şey, başkası değil, kendindir.”


© ASTROLOJİYERİ

Open Themes & Nahuatl.mx

Bu sitede yer alan tüm içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Astrolojiyeri.com’un yazılı izni olmaksızın içeriklerin kopyalanması, çoğaltılması veya yayımlanması hukuki sorumluluk doğurur.