“BÖLÜM 3: Satürn Kapısını Çalınca”
Satürn sessiz gelir. Ne bir çığlıkla uyarır, ne de bir işaret bırakır ardında. Ama geldiğinde anlarsın. Zamanın daraldığını, artık bazı şeylerin değişmesi gerektiğini… Ve değişimin bedelsiz olmadığını.
Elif 29 yaşındaydı. Hayatı dışarıdan düzenli görünüyordu. Danışanları artmış, akademik bir makalesi yayımlanmış, bir yayınevi ona psikoloji ve astroloji üzerine kitap teklifi sunmuştu. Ama her sabah, uyanmak daha da zorlaşıyordu. Sanki içinden bir şey çatırdamıştı ama dışarıya yansımıyordu.
Doğum haritasında Satürn, Terazi’deydi. 10. evin ucunda. Kariyer, toplumsal kimlik, dış görünüş… Hep dengeli, hep düzgün olmuştu. Ama Satürn geri dönmüştü ve ona soruyordu:
“Bu hayatı sen mi seçtin, yoksa senden beklenenleri
mi oynuyorsun?”
O dönem Elif’in seans defteri doluydu ama kendi içi boş gibiydi. Bir gece, seans sonrası ofiste kalmıştı. Haritasını açtı, yavaşça inceledi. Satürn dönüşü tam olarak yükseliyordu. Ve orada, 10. evin girişinde, soğuk bir bekleyişle duruyordu. Elif aynaya baktı.
“Ben kimim?” dedi sessizce.
“Psikolog muyum? Astrolog muyum? Bir kız çocuğunun yasını tutan yetişkin miyim? Başkalarının yolunu gösterirken kendi yolumu kaybetmiş olabilir miyim?”
Satürn, ruhun öğretmenidir ama önce seni yalnız bırakır. Elif de öyle hissetti. Bir sabah danışanlarını iptal etti. Cep telefonunu kapattı. Sırt çantasını aldı ve çocukken sık sık gittiği o sahil kasabasına gitti.
Sessiz günler geçirdi orada. Denize baktı. Gün batımını izledi. Güneş Yengeç’teydi. Geri çekilmenin, içine dönmenin mevsimi. Kendine şu soruyu sordu:
“ Eğer doğum haritam bana bir yol haritasıysa, ben nereye gitmek istiyorum? Yoksa sadece yolları mı ezberledim?”
Bir gece rüyasında yaşlı bir adam gördü. Elinde kum saati vardı. Saati çevirdi ve şöyle dedi:
“Zamanı doğru kullanmadığında, hayat seni doğru zamanda sarsar.”
Uyandığında ağlıyordu. O sabah yazmaya başladı. Başkaları için değil, kendisi için. Günlerce yazdı. Kendi duygularını, çocukluğunu, danışanlarının ona tuttuğu aynaları, haritadaki sembollerin kendi hayatındaki karşılıklarını…
İstanbul’a döndüğünde artık başka biriydi. Yüzü daha yumuşaktı. Seanslar eskisi gibi değildi. Artık sadece yol gösteren değil, birlikte yürüyen bir rehberdi.
Bir danışanı ona şöyle dedi bir gün:
“Size gelirken korkuyordum. Ama sizin de yorgun olduğunuzu görünce rahatladım. Demek ki sadece ben değilim.”
Elif gülümsedi.
“Değiliz,” dedi. “Hepimiz aynı haritanın içinde kaybolup bulunmayı bekliyoruz.”
O akşam, bilgisayarını açtı. İlk kez gerçekten kendi sesini duyduğu bir yazıya başladı:
“Psikolojik Astrolojinin Kalbinde: Satürn
Dönüşü”